20080407

hafiflik

Kavram Hafiflik

Deniz Üstem

Amina Patak


Birçok tasarımcı ve mimar, ağırlığın ve kütlesel yüklerin varlığını kabullenmekte zorlanır. Newton kuramları ve kütlesel ağırlık,bu bağlamda tasarımcıyı kaçınılmaz bir darboğazın içine düşürebilir farkında olmadan.Hafiflik güncel mimarlığın en önemli karakteristik özelliklerinden biri.Bu artan hafiflik kaygısıyla birlikte dış mekan ve iç mekan kavramları anlamlarını kaybetti,birbirine karıştı,şeffaflığın ve hafifliğin içinde kayboldu.Strüktür ise fiziksel desteğini verirken ruh gibi ve hafif varlığını sürdürdü. Belkide katı kurallar ve tanımlar sayesinde hafiflik, kütleselliğin ağırlığı karşısında daha iyi tanımlayabilir.Ağırlığın ölçülebilir olması da,hafifliği daha az akla yakın kılıyor,adeta muğlaklaştırıyor aslında. David tasker ‘’hafiflik ile ağırlığın dengesi’’ başlıklı sunumunda bu iki kavram için şöyle benzetmelerde bulunuyor.

Ağırlık Hafiflik

Dünya Gökyüzü

Aşağı Yukarı

Koyu Açık

Fiziksel Metafiziksel

Yunan filozofu Parmenides ise dünyayı çifter çifter karşıtlıklara böler. Aydınlık - karanlık, incelik - kabalık, sıcak - soğuk, varlık - yokluk... Milan Kundera ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ romanında, Parmenides’in karşıtlıklarına şöyle bir yorum getiriyor: “Yalnız bir sorun var. Hangisi olumlu, ağırlık mı, hafiflik mi? Parmenides şu karşılığı veriyordu: Hafiflik olumludur, ağırlık olumsuz. Doğru bilmiş miydi acaba? İş burada. Bir tek şundan emin olabiliriz: hafiflik - ağırlık karşıtlığı bütün karşıtlıkların en gizemlisi, en çift anlamlısıdır.’’

Belkide hafifliğin olumlu algısı, onun ‘’ağırlıksız’’a giden yolda olmasından, yani imkansız bir gerçekliğe yakın olmasından kaynaklanır. Giacomo Leopardi’de yaşamın dayanılmaz ağırlığı üzerine düşünüşünde erişilmez mutluluğu hafiflik imgeleriyle betimler: kuşlar,havanın saydamlığı,ve ay. Ay hep bir hafiflik ve askıda kalmışlık duygusu verme gücüne sahip olmuştur. 18.yüzyıl imgelemi, havaya asılı figürler açısından zengin bir görünüm sunar: uçan halılar, uçan atlar, lambalardan çıkan cinler... Bu figürlerin hepsi yerçekimi yasasına sürekli bir meydan okumadır. Peki biz mimarlar yerçekimine nasıl meydan okuyabiliriz? Italo Calvino görünmez kentler kitabında ‘’ince kent’’ Zenobia’dan şöyle bahseder: ‘’Kuru toprak üstünde kurulmuş olmasına karşın Zenobia upuzun kazıklar üzerinde yükseliyor; evler bambu ve çinkodan, hepsinin birçok balkonu ve terası var, farklı yüksekliklerde, birbiri üstüne binen sırıklar üzerine kurulmuş, seyyar merdivenler ve asma kaldırımlarla birbirine bağlanmış. Hangi gereksinim, hangi buyruk ya da hangi arzu Zenobia’nın kurucularını kentlerine bu biçimi vermeye yönlendirmiş... ...bayrakları ve şeritleriyle rüzgarda uçuşan bambaşka bir Zenobia.’’ Zenobialıların kurucularını böyle bir biçim vermeye koşan ‘’hafiflik’’ arzusu olabilir.upuzun kazıklar üstünde yükseltilmiş evler uçan kent imgesi yaratıyor akıllarda.Uçan hafif bir kent.Olmayan uçma yetimiz böyle bir mimari tasarımla sanki varolma mücadelesi veriyor.

Nietzche’ ye göre yaşamlarımızın her saniyesi sonsuz kere yineleniyorsa, sonsuzluğa çivilenmişiz demektir. Bu, insanı dehşete düşürecek bir olasılık. Sonsuza Kadar Yinelenme dünyasında her attığımız adıma dayanılmaz bir sorumluluğun ağırlığı gelir çöker. İşte Nietzsche, Sonsuza Kadar Yinelenme düşüncesine bunun için yüklerin en ağırı demiştir. Bu konuyu mimari boyutta ele alırsak söyle bir soruyla karşı karşıya geliyoruz, bir binanın geçiciliği ve uçuculuğu yani sonsuzluğa çivilenmeden ayakta duruşu bununla birlikte bir hafiflik kavramınıda içinde barındırabilirmi? Yani hafiflik,geçicilik,mobil olma durumları sanki hep birbirlerini doğuruyormuş gibi geliyor bana.Veya uçuculuk da hafifliği doğurabilir gerçekten. Mimarların bazı durumlardaki hafiflik kaygısının nedenlerini şu gibi zincirleme etkilerle sıralayabiliriz.

azalan ağırlığın zincirleme etkisi;

Tüm taşıyıcı eleman boyutlarının küçülmesi ve daha büyük açıklıkların geçilebilmesi ile kullanım alanlarının genişlemesi,

Mimari özgürlüklerin sınırlarının genişleyip alışılmışın dışında taşıyıcı sistemlerin kullanılabilmesi,

Taşınacak malzemelerin çeşit ve miktar olarak azalması,

Deprem hesaplarında kullanılan yatay yüklerin yapı ağırlığıyla orantılı olarak azalması ile daha yüksek ve depreme dayanıklı binaların yapılabilmesi ve

Yapım süresinin kısalması.

Bu yazdığımız maddeler hemen benim aklıma Toyo Ito’nun Serpentine Gallerisini getiriyor.Orada da Ito binayı monte edilebilir bileşenlerden oluşturdu.Kullanım sürecini tamamladığında ise tıpkı yapıldığı gibi bir çırpıda sökülüverdi.Yani hafifliğin bir diğer anahtar kelimesinide birimleri parçalara bölmek olarak kabul edebiliriz.